15 Eylül 2010 Çarşamba

L'Eté Indien (Indian Summer) - Joe Dassin



tu sais, je n'ai jamais été aussi heureux que ce matin-là
(biliyorsun, hiçbir zaman o sabahki kadar mutlu olmadım)
nous marchions sur une plage un peu comme celle-ci
(biraz buna benzeyen bir sahilde yürüyorduk)
c'était l'automne, un automne où il faisait beau
(sonbahardı, havanın güzel olduğu bir sonbahar)
une saison qui n'existe que dans le nord de l'amérique
(amerika'nın kuzeyinden başka hiçbir yerde olmayan bir mevsim)
là-bas on l'appelle l'été indien
(oralarda buna kızılderili yazı derler)
mais c'était tout simplement le nôtre
(ama basbayağı bizim yazımızdı bu)
avec ta robe longue tu ressemblais
(o uzun elbisenle)
a une aquarelle de marie laurencin
(marie laurencin'in suluboya bir resmine benziyordun)
et je me souviens, je me souviens très bien
(ve ben hatırlıyorum, çok iyi hatırlıyorum)
de ce que je t'ai dit ce matin-là
(o sabah sana söylediğimi)
il y a un an, y a un siècle, y a une éternité
(bir yıl geçti üzerinden, bir yüzyıl, bir sonsuzluk)

on ira où tu voudras, quand tu voudras
(senin istediğin yere, senin istediğin zaman gideceğiz)
et on s'aimera encore, lorsque l'amour sera mort
(ve yeniden aşık olacağız, aşk ölene kadar)
toute la vie sera pareille à ce matin
(bütün hayat o sabaha benzeyecek)
aux couleurs de l'été indien
(ve kızılderili yazının renklerine)

aujourd'hui je suis très loin de ce matin d'automne
(bugün o sonbahar sabahından çok uzaktayım)
mais c'est comme si j'y étais. je pense à toi.
(ama sanki ordaymışım gibi. seni düşünüyorum)
où es-tu? que fais-tu? est-ce que j'existe encore pour toi?
(nerdesin? ne yapıyorsun? senin için hala var mıyım?)
je regarde cette vague qui n'atteindra jamais la dune
(hiç sahile varamayacak şu dalgaya bakıyorum)
tu vois, comme elle je reviens en arrière
(görüyor musun, onun gibi arkadan geliyorum)
comme elle je me couche sur le sable
(onun gibi kumların üstüne yatıyorum)
et je me souviens, je me souviens des marées hautes
(ve hatırlıyorum, yüksek dalgaları hatırlıyorum)
du soleil et du bonheur qui passaient sur la mer
(güneşi ve denizin üzerinden geçen o mutluluğu)
il y a une éternité, un siècle, il y a un an
(bir yıl geçti üzerinden, bir yüzyıl, bir sonsuzluk)



7 Eylül 2010 Salı

BU MASKELİ BALO VE ONUN SAHTE YÜZLERİ...





Nasıl görmek istiyorsan öyle görürsün ve ona inanırsın. Bir maske alır takarsın duruma en uygun ve o olduğunu var sayarsın. Böylece acıyı gömdüğünü, gizlediğini ve yenilmediğini düşünürsün. Çözdüğünü zannedip daha beter karışırsın...

Onu da gömmek istersin... Eğilir bir maske daha çıkarırsın çantadan. Giderek tükenir maskelerin. Farkına varmazsın... Bir gün hiç olmadık bir durum ya da kişiyle karşılaşırsın. Gardını almak istersin. Yeniden çantana uzanırsın... Hiç masken kalmamıştır. Hatta ona uygun bir maske bulamazsın. Çünkü o kadar doğal, o kadar gerçektir ki inanamazsın... O duruma alışık değilsindir. Şaşırırsın...

Bu sizin tercihlerinizin ve sizin doğru olarak görüp, doğrum dediklerinizin sizi getirdiği noktadır.

Tercihlerinden de utanmamalı insan. Tercihleri taşır onu o an ki konumuna. Önemli olan hayatınızda “keşke” lerin uçuşan çekiciliği yerine, sizi; siz yapan tercihlerinizle, kendinizle barışmak. Keşkeler insanın kendini inkar etmesi gibi gelir hep bana. Kendini sıfırlamak, beynine reset atmak, yaşanmışlıkların üzerini örtüp, tabiri caizse kafanızı kuma gömüp yaşamaya çalışmak yapacağınız en büyük hata...

3 Eylül 2010 Cuma

FRANCHISING



“Franchising en geniş anlamı ile, başarılı bir markanın (lisansın) isim hakkının kullanılmasıdır. “ diye geçer pek çok yerde.

Tabi ben her zaman ki gibi kendi tanımlamalarımla yazarım. Literatür dilinde okuya okuya digital sözlük gibi hissediyorum sıklıkla kendimi. Neyse...

Franchising; elinizdeki işi pratik olarak modelleyerek, başkalarının para kazanacağı hale sokmaktır. Elinizde mükemmel olduğuna inandığınız hatta mükemmel olan bir ürün vardır.
Mükemmel ürün, düş kurucu tarafından geliştirilir. Uygulayan (ezberleyen aslında)  kesime ürün pazarlatır.

Hedef belirlenir ve kategorize edilir (yoğunlaşılır). Model (ürün/mükemmel ürün) insanların işine yarayacak ve en çok ihtiyaç hissettikleri, boşluk dolduran bir üründür. Yiyecek, içecek, emlak, giyim sektörü modeli oluşturan örneklerden olabilir. Starbucks, Mc Donald's, Levi's vs. vs. vs. Franchising de mükemmelliyetçilik ön plandadır. Ben buna göz boyama diyorum.

Model oluşturulduktan sonra, pazarlamaya geçilir. Modeli oluşturan ürün düşçüsü pazarlamayı da pazarlar.  Artık iş yavaş yavaş rayına oturmuştur. Sırada pazarlamak hatta ve hatta pazarlamayı da pazarlamak vardır. Ana kitleden önce, yani modelin sunulacağı müşteri kitlesinden önce,  bunu; o kitleye sunacak pazarlamacılar bütünü oluşturulur. İşin/ürünün/mükemmel ürünün eksiklikleri ya da fazlalıkları ele alınır. Buna göre pazarlayıcı kitlesinin ana kriterlerini belirlemek, kategorize etmek daha kolay olur.

Pazarın çok iyi kategorize edilmesi gerekir. Ana ihtiyaçlar, eksiklikler, çağın getirdiği teknoloji ile açığa çıkan insan gücü vb. Etkenler incelenir.

Ve tabi ki; ürün hazırlandıktan sonra, bir kimlik oluşturulur. Ürünün sahip olduğu kurum başta gelir. Tarz ve ürünle birlikte, kurumun sembolizasyonu gerçekleştirilir.

Stratejik Marka Analizi

-Trendler/Motivasyon ( Pazar Analizi)
-Karşılanmamış İhtiyaçlar ( İhtiyaçların karşılanması için gerekli faktörlerin eksikliğinin açığa çıkarılması çok önemlidir. Genel SWOT Analizi: Fırsatlar, Riskler, Zayıf ve Güçlü Yönler)
-Firma Analizi

Marka Kimliği

-Ürün
-Kurum
-Tarz
-Sembol

1 Eylül 2010 Çarşamba

AŞKTIR Kİ, GERİSİ VESAİREDİR...





Sevgili!..
Aşkın şiirini yazmak isterdim sana; sana aşkı şiir ile yazmak isterdim... Aşkı seninle tanımlamak ister, aşkı sende tanımak isterdim. Ay
ikiye bölündüğünde yanında olmak isterdim.
     Sevgili!..
Şimdi senden uzakta, aşk şudur diyebilsem eğer, son defa kendimi ve ilk defa okuyucumu kandırmış olacağım. Bildim dediğim bir
aldanıştır o, duydum dediğim bir yanlıştır. Şimdi ayın, şın ve kaf' 'ları çıkardılar elifbelerden de sensizliğin mektebinde bir sabra mıhladılar bizi elif 'lerle he 'lerden. Sensizlikte hasretin hüzzamlarını öğrendik kucak kucak ve aşkın nihavent saltanatını arar olduk köşe bucak. Bildiğimizi sandıkça yandık da yolunda, yolunda yandığımızı sandıkça bildik sonunda. Aşkın gerçeği değildi bildiğimiz, ama aşkın ateşiydi yandığımız. Artık şüphedeyiz, canları yâre ulaştıran bir sel miydi aşk, şekeri güzele sunup ağuyu kalbe bulaştıran bir el miydi!... Sana varacak yolların çilesi miydi; tutkular ötesi tutkunun zirvesi, hasretle yanışların sesi miydi!..
     Galiba varlığın çekim alanına giren en ulvî acıydı aşk; ve maddeyi manaya veren en cömert sancıydı. Ruhların çeşitli varlıklar arasında bölüştürülen süsüydü belki; belki ötelere yazgılı yitirişlerin türküsüydü. Kalp kalbe konan kelebek kanatlarında renk; kudümlerde düşünüp neylerde ağlayan ahenkti aşk. Şarkın bütün şiir macerasıydı, belki Yesribli sevgililer için tutulan bir Anadolu yasıydı. Yağmur yağmur belâya başını tutmaklar ve ateş ateş denizlere kendini atmaklardı. Mansûr'u  dâra takan da, Halil'i oda yakan da oydu ve oydu Eyyub'u derde bırakan da. Tuz kadar mübarek, ekmekçe aziz idi; toprakleyin bereket, su gibi temiz idi.
     Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar sökülmez imiş. Aşk ile insan elbet güneşe benzer; ve aşksız gönül misal-i taşa benzer. Hayatı aşka bölünce hayat çoğalır; bütün hayatları toplasan geriye aşk kalır. Gelip kemiğe dayanınca dünya, hayata atılan kement olur; göz kapaklarından vurulunca kasırgalar, annelerce deprem, babalarca bent olur. Aşksız bahar dallarını kuru bir ayaz boğar, aşksız rahmini yargılayan bebekler nagehan doğar. Mahrem düşüncelerle perdelenen odalarda ya ecel ya ebed olur; aşk kayıp giderse dünyadan ebed kıyamet olur; sevgisizlik gelir, dünya cehennem olur.
     Aşk gelince burukluğun şiirinde hüzün dokur heceler; ve azarlanmış kalpleri ısırır tam yarısında geceler. Saban onunla sürerse toprağı koşarak, ancak o vakit yeşerir taze bir başak. Atların nallarından yıldırımlar masallara dökülür ve yollanamayan mektuplarda nice kalpler sökülür. Kayan yıldızlar gibi büzülür elem dehlizlerine diller ve melâl süzülür gibi melek kanatlarında döker yapraklarını güller. Kaderin dehşetini yakan şamdanlar özge pervanelere tesellikâr düşer, şefkatli bir ekmek kırıntısıdır kurutulmuş buselere yâr düşer. 
     Sevgili!..
     Kapına geldik; aşkı öğret bize;ve aşkını ver yüreklerimize. 
     Bir nihânîce gamzene gamzede âşıkların adına... Hani uykuya dalınca kenti ve yalnız başına kalınca kendi... Hani yalnız gecelerde
konuşmadan kalınca dilleri ve hâl üzre gönüller anlar olunca bütün dilleri... Vicdan sesinden bîzar kürek mahkumlarınca, hani âşıkların
hasreti özlemle karınca... Hani gurbetin ucunda gönlüme gömen de seni, hani gurbet gurbet gönlüme gömende.... Güneş ve ay nurunu
aşkından alırken; güneşin ışığı aya vurur gibi âşığı aydınlatırken... Gel ey Sevgili bir huzmecik bahşeyle asi ve âciz üftadene ve umut ver peykin olmaya teşne kem zerrene. Aşkları unutan bendene aşkını unutturma!..
     Her şey sen olsun şu dünyada ve olmasın sen olmayan dünya da.
                                             (İskender Pala-Kırk Güzeller Çeşmesi)

MARKALAŞMA VE MARKA KONUMLANDIRMA



Bir marka; doğumundan, hayata geçiş sürecine kadar pek çok karar vermek zorundadır. Markanın ana amacının yatırım oluşu, bir marka stratejisi yaratmayı da zorunlu kılar. Markayı piyasada ve tüketicinin gözünde lider bir konuma getirmek için yenilikçi ve stratejik bir düşünce tarzı yaratmak zorundasınızdır.

İyi bir marka konumlandırması yaratmak, markanın ve buna ilişkili olarak da firmanın başarısı için en önemli etmenlerdendir. Markayı konumlandırırken dikkat edilmesi gereken pek çok madde sıralayabilirsiniz. Ama her konuda olduğu gibi bu konuda da belli başlı ve temel maddeler var. Piyasaya sürdüğünüz markada; tüketicinin gözünde neyin, ne derece önemli olduğunun vurgulanmasından; ürüne ait en belirgin özellikleri açığa çıkaran mesajın oluşturulmasından tutun da, marka kimlik ve imajının yaratılmasına kadar gidin...

Marka konumlandırmasında ki ana amaç yani hedef; sürdürülebilir bir rekabetçi avantaj elde etmektir. Marka stratejisi ile şirket stratejisi arasındaki ilişkinin de çok yakın olduğunu vurgulamak gerekir. Firma/Şirket stratejisi; firma kültürü ya da üretim kapasitesinin yönetimi ve bu yönetim ile yaratılan avantajları kapsar. Marka stratejisi ise; şirketin hedef müşterilerinin kafasındaki firma imajının konumlandırılmasıyla ilgili,  firma stratejisinin bir parçasıdır. Bu konumlandırma müşteri algılamasının dinamiklerine dayanacaktır.

31 Ağustos 2010 Salı

İçine İçine...

Yavaş yavaş bedenine yayılan acı ve haykırma hissi ile dolar taşar benliğin, boğazına bir yumru oturur.  Yutkunamazsın, zorlarsın ve biraz sonra geçeceğine inanmaya çalışırsın ki bu neredeyse imkansızdır. Gözlerinin etrafı kasılmaya başlar belki seğirir. Göz bebeklerin pırıl pırıl olur, ardından benliğine tarifsiz duygular hücum eder. Ne olduğunu anlayamazken gözlerin kızarmaya başlar biriken tuzlu sıvı yüzünden. Alt kirpiğinin hemen üzerine bir ıslaklık ve serinlik çöker. Yapılacak hiç bir şey kalmamıştır, ister istemez gözlerini hafifçe kısarsın; farkedilmez ve karşı konulamaz bile... acı gözünün kenarından başlayıp yanaklarından akar; usul usul.