11 Ağustos 2010 Çarşamba

Blog yazmak öyle kalkıp her yerde konuşmaya benzemiyormuş!

Blog yazmak ne zor şeymiş... Oysa her gün rutin olarak yaptığım şey zaten yazmak. Her gün neredeyse sayfalarca kelime yazıyorum da iş bunları blog da yapmaya gelince neden bu kadar tembelleşiyor, neden kendimi kapana kısılmış gibi hissediyorum bilemedim.

Zorlamaları sevmiyorum ve kendimi baskı altında hissettiğim an karşı konulamaz bir şekilde ketumlaşıyorum. Özgürlük kanımda, serserilik ruhumda var... Bir süreç bu biliyorum alışacağım buna da. Yazdıkça çok daha özgür oluyorum.

Ama bakıyorum da hemen hemen tüm blog yazarlarının içine düştükleri bir sıkıntı bu. Çoğunu bundan şikayet ederken görüyorum sıklıkla. Konu sıkıntısı çekenler, ipin ucunu kaçırınca geriye dönüp toparlayamamaktan dem vuranlar, havalardan böyle oluyor diye kendince kılıflar dikenler ve benim gibi alışamadım ben bu duruma her gün yazmasam olmaz mı ? diyenler...

Şimdilik kendi kendime yazıyorum. Bir ben okuyorum yazdıklarımı bir de kıl topunun kankisi :) (kıl topu bir kedidir üstelik oldukça da güzel tüylere sahiptir. Konuyla hiç alakası yoktur ünlü olmak istediği için bir şekilde burada kendisine yer verilmiştir.) Alışıyorum, hızlanıyorum ve giderek çok daha fazla haz alıyorum. Her defasında  ay aman of pof diyerek oturduğum yazının başından son cümlelerde hep gülümseyerek kalktığımı görüyorum.

Şimdi yine heyecan bastı. Yine baskı hissediyorum üzerimde. Tuhafım evet ama ben böyleyim. Aceleci, sabırsız, hızlı, neşeli, eğlenceli ve yüreği ağzında biriyim. Bloğumu başkalarıyla da paylaşacağım ve sanıyorum ki bir hafta kadar bir zaman kaldı bunun için. Gün yüzüne çıkacak, başkaları görecek, okuyacak, sevecek/sevmeyecek, bakacak/bakmayacak... Bir dolu yeni stres.

Şebnemi tanıyan insanlar çok şaşırmayacak, tanımayanlar umarım tanıdıkları için mutlu olacak...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder